Dünyanın çeşitli ülkelerinden 53 meslektaşımızla geldiğimiz Kazakistan yolculuğu İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanın’dan başladı. İlk’i Eskişehirde, İkincisi Tatataristan’nın Başkenti Kazan’da gerçekleştirilen Türk Dünyası Gazeteciler Şurası bu yıl Kazakistan ve Kırgızistan’da planlanması bu organizeyi düşünen, uygulamya koyan Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun amacına ulaşmak için işi ne kadar sıkı ve geniş kapsamlı tuttuklarının bir göstergesi.

Almanya’dan Hollanda’dan Belçika'dan, Kıbrıs’tan, Bulgaristan’dan ve daha değişik ülkelerden gelen gazetecilerle birlikte, Türkiye’nin bir çok ilinin gazeteciler cemiyet başkanları, Türk dünyasının mesleki olarak birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmaları gerektiğine inanmış insanlar.

Şuraya özel davetli ve gözlemci olarak katılan bir mesleki büyüğümüz ise yılların deneyimli gazetecisi ve köşe yazarı Yavuz Donat.



Daha önce iki ve bu üçüncü şuranın da baş mimarı ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca, tek cümle ile bu şuranın amacını şöyle özetliyor; "Hedefimiz Türk dünyası ülkelerinde görev yapan gazeteciler arasında mesleki ve kültürel birlikteliği tesis etmektir"
Daha önce yapılan iki şuranın ardından özel olarak hazırlanmış dergiyi okudum 5 saatlik uçak yolculuğunda. 3. Şuranın daha kapsamlı ve 2 ülkeyi kapsaması, yapılanların bundan sonra yapılacakların garantisi/ referansı niteliğinde.



Sabahın ilk ışıkları ile Kazakistan Almatı şehrine indik. Türkiye ile 3 saat farkı olan Kazakistan’ın başkenti Almatı. Sovyet Rusya dömenindeki Başkenti ise Astana şehri. 19 Yıl önce Sovyet Rusya’dan ayrılan ve özgürlüğüne kavuşan Kazakistan hızlı bir değişim yaşıyor olmasına rağmen, Sovyet Rusya’nın izleri hava alana iner inmez görülüyor.Başta soğuk yüzlü pasaport polisleri. Geniş tavanlı şapkaları, bakışları, işi yavaştan alarak herkese potansiyel suçluymuş gibi robotumsu bakışları ister istemez herkesi rahatsız ediyor.Valizlerimizi emanete teslim edip, bizlere tahsis edilen otobüsle Türkiye’den gelmiş ve Kazakistan’da yatırım yapmış bir Adanalı vatandaşımızın işlettiği 24 saat açık restorana gittik. Çaylar, kahveler derken, kahvaltıda dikkatimizi çeken etin bol, zeytinin yok denecek kadar az olması. Kazakistana özgü etli çorbalar, ekmekler ve Türk üsulü çay ile Atayurdunda ilk kahvaltımızı yapıp, planlandığı üzere şehir turumuza ve ziyaretlere başladık.İlk durak Kazakistan’ın Sovyet Rusya’dan ayrılırken gösterilerin yapıldığı, şehitlerin verildiği özgürlük meydanı oldu. İlk fotoğraflar Özgürlük meydanında çekildi ve anında servis edildi.



Meydan’a tarihi binalar ve heykeller damgasını vurmuş. Bu yıl şehrin kuruluşunun bininci yılı kutlamalarından dolayı 1000. yıl anısına meydana konuşlandırılmış rengarek Almatı yazısı ve renkli, çiçekli anıt önünde bir de ilk toplu fotoğraf çektirmeden olmaz dedik.
Ardından resmi ziyaretlerin yapılacağı için Başkan Yılmaz Karaca mihmandarlarımızdan Aygül hanımı arkadaşlarımızı şehri gezdirmesi için görevlendiriyor. Yılmaz Karaca Başkanlığında ikinci mihmandarımızla birlikte, Hollanda’dan Yavuz Nufel, Belçika’dan Yusuf Cinal, Almanya’dan Adnan Öztürk’ün de dahil olduğu heyetle ilk resmi ziyaretimizi Almatı valiliğine.

Valilik binasının yanında bulunan Tarihi Kültür ve Sanat Merkezi binasında bizi Kültür-Sanat İşleri’nden sorumlu vali yardımcısı karşılıyor.
137 değişik etnik gurup ve milleten insanların bu merkezde kendi öz değerlerini yaşatmak için çalışmalar yaptığnı anlatan vali yardımcısı, Vali beyin başka bir proğramı olduğundan dolayı bizi ağırlayamadığını özelllikle ifade ediyor. Başkan Yılmaz Karaca ise Kazakistan’da bulunma nedenimizi anlattıktan sonra teşekkür ediyor. Bir saat kadar süren görüşmelerde bırakın çay- kahve ikramını, soğuk bir su bile verilmemesini yadırgasak da bunun bize karşı bir tavır olmadığını ikinci durağımız Almatı TV’de öğreniyoruz.



Almatı TV genel müdürü de bizi çok sıcak ve samimi karşılayıp, mesleki dayanışmanın önemine ve gerekliliğine dem vuruyor. Ardından TV binasını ve stüdyoları gezip sorularımızı cevaplıyor. Türk TV dizilerinin Kazakistanda büyük ilgi gördüğünü belirtiyor ama o da bir bardak su bile ikram etmeden bizi uğurluyor. Ne de olsa meslektaşız soruyoruz, mihmanadırımız burada bu tür kısa ziyaretlerde ikram yapılmadığını söylüyor. ( Mihmandarımızın, bizi ağırlayan başta vali yardımcısı olmak üzere diğer görevlilerin kartvizitlerinde isimleri Kril alfabesi ile yazıldığından buraya yazamıyorum )
Resmi ziyaretlerin ardından kısa bir şehir turu, müzik aletlerir müzesini gezip bizden ayrılan arkadaşlarımızla yine kahvaltı yaptığımız restoranda öğlen yemeğinde buluşuyoruz. Onlar bize, biz onlara gördüklerimizi ve temalarımızı anlatarak yemekler yeniyor.

Konaklayacağımız yer/ Otel Almatı’da değil. Bir saat uçak yolculuğu ile gidilen Çimkent'te. Sabah Türkiye’den gelen uçak ile aktarma yapacağımız uçak arasındaki süreyi Başkan Almatı gezisi ve ziyaretleri ile doldurmuş, çok da iyi etmiş. Ata topraklarına her zaman gelmiyoruz ya, üstelik bir daha gelmek nasip olur mu kimbilir. Ne kadar yorgun olsak, uykusuz kalsak da değdi doğurusu.

Planlamaya göre Almatı’dan Çimkent’e uçağımız saat 16:00 da. İç hatlar olması hasabiyle yine de her ihtimale karşı uçağın kalkışından bir buçuk saat kadar önce Almatı havalanında hazır oluyoruz.O da ne, uçağımızın 2 saat rötar yaptığı anons ediliyor. 30 saate yaklaşan uykusuzluk günün yorgunluğu ile birleşince bekleme salaonunda kıvrılacak bir yer bulan kendini şanslı hissedip birazcık da olsa kestirme derdine düşüyor. Uçağın rötar yapmasına en çok üzülen Başkan Yılmaz Karaca oluyor, “ Bilsek iki saatimiz şehirde gezerek, görerek değerlendirirdik” diyor. Bir saatlik uçak yolculuğunun ardından Çimkent’e gelip kısa bir süre sonra iki ayrı otele yerleştiğinde Türk Dünyası Gazetecileri, kiminin geldiği ülkede sabah olurken, kiminin geldiği ülkede hava yeni kararıyordu fakat Çimkent’te gece yarısını çoktan geçmişti saatler. Odalardaki yatakların bizlerin yorgun bedenlerini beklediklerini bilerek uyku ile vuslatı geciktirmemek için acele ettik.

İlk izlenimler ve notlar:
-Kazakistan erkekleri gayet soğuk ve ciddi- sert bakışlı olmasına rağmen kadınları daha naif ve güler yüzlü.
-Para birimi Tenge, bir dolar 350, 1 TL 100 Tenge ediyor.
-Vasıfsız bir işçinin maaşı 70 bin Tenge (200 dolar ) bir memurun ise 100 / 150 bin Tenge ( 300/ 350 dolar ).
-Sigara sudan ucuz! Her türlü Amerikan sigarası var ve en pahalısı 400 tenge, fakat sokalarda sigara için pek görülmüyor.
-Kontörlü telefon kartı da çok ucuz. Üstelik 30 GB interneti ile telefon kartı paketi 2 bin Tenge ( 5 dolar ya da 20 TL civarında)
-Pek yabancı dil bilmiyorlar, fakat konuşulanı iyi dinlediğinizde Kazakça konuşulan her cümlede bir kaç kelime rahatlıkla anlaşılıyor.
-Çay mı, kahve mi yerine Karaçay mı, Yeşilçay mı diye soruluyor. En modern kahve makineleri var ama kahve pek içilmiyor. (Karaçay’ın İlhan Karaçay ile, Yeşilçay’ın Nurgül Yeşilçay ile bir alakası yok tabi. Fakat biz yine de çay tercihimiz sorulduğunda ortak tanıdıklarla İlhan abimizi yad ediyor, Nurgül Yeşilçay ile kazak hanımlarını mukayese ediyoruz )

Devam edecek…

Yavuz Nufel
SONHABER.EU