Bugün dahi oldukça güçlü bir biçimde seyreden ilişkiler karşılıklı anlayış ve saygı temelinde inşa edilmek ve sürdürülmek mecburiyetindedir. Avrupa’nın uzun yıllar süren tehdit algılarının yansımalarını ve şiddetini kabullenmek hiç kuşkusuz kolay değildir. Avrupa’da yaşayan Müslüman nüfusun artmasından duyulan kaygıyı çeşitli terör faaliyetleri ve algı operasyonlarıyla kendi kamuoyunda tedirginlik rüzgârı oluşturmak isteyenler bu emellerine ulaşamadı. Özellikle son dönemde yaşanan mülteci krizi nedeniyle, Avrupa bu tehdit dilinden uzaklaşarak yeni bir iletişim dili geliştirmek zorunda olduğunu görmelidir. Çünkü coğrafyanın yıllarca ötelenen, ilgilenilmeyen meseleleri gün gelip de Avrupa’nın kapısını çaldığında vereceği tepkinin artık kayda değer bir mana ifade etmediği ortadadır. Müslümanların karşılaştığı sorunlar üzerinden sürdürülen öteleme siyaseti artık sona gelmiştir. Zira son tahlilde Avrupa’nın yüzyıllar boyu savunduğu insanî haklar artık kitabî bilgilerle geçiştirilemeyecek noktada birer insanlık sınavı olarak Avrupa’nın karşısında durmaktadır. Bu yılki Avrupa’ya gelen mülteci sayısı geçtiğimiz yılı 5’e katlayarak 1 milyonun üzerine çıkmıştır. Uluslararası Göç Örgütü’nün açıkladığı rapora göre bu sayı İkinci Dünya Savaşı’ndan beri görülen en yüksek seviyedir. Yine bu rapora göre 3692 göçmen Avrupa’ya ulaşırken yaşamını yitirmiştir. 2014’te hayatını kaybedenlerin sayısı ise 400’den fazladır. Çözüm ve uzlaşı mekanizmaları bölgenin anahtarı konumunda olan Türkiye ile iletişimi güçlendirmek ve bu aslî konuları çözümleyebilmek için çalıştırılmalıdır.
Türkiye Avrupa ilişkilerinin geleceğini belirleyecek önemli konulardan birisi de enerji kanalları konusundaki atılacak adımlardır. Doğal kaynaklar bakımından zengin bir coğrafyada bulunan Türkiye, bu bölgelerden sağlayacağı yeni enerji geçiş hatlarıyla Avrupa’nın Ukrayna krizine neden olan enerji nakil hatları konusundaki açmazlarına yeni çözümler sunabilir. Rusya ile yaşanılan kriz Avrupa’yı yeni enerji kanalları kurma zorunluluğuna itmiştir.
Türkiye’nin üretim noktasında elde ettiği başarılar yükselme çizgisini sürdüren Türkiye ekonomisini geleceğin önemli ülkelerinden birisi haline getirmiştir. Avrupa’nın geçirdiği iktisadî sıkıntılar ve yaşlanan nüfus göz önüne alındığında Müslüman coğrafyayla ilişkilerini geliştirmek zorunda olduğu çok açıktır. Bu iletişimin ana kapısı Türkiye’dir. Ülkemizin sunduğu iş birliği fırsatlarını görmezden gelerek sürekli bir siyasal fırsat edinme çabası ilişkilerin önünü yıllarca tıkamış ve yeni olanakların hayata geçmesini engellemiştir.
Avrupa, eğer sürdürülebilir yeni bir açılımla Türk Avrupa ilişkilerinin arzu edilen seviyeye çıkmasını istiyorsa bu konuda kayda değer adımlar atmak mecburiyetindedir. Kısacası Avrupa bölgedeki istikrarı ve güven ortamını tesis etmek istiyorsa bu sorunları sadece Türkiye çözebilir. Yıllarca süren dayatmacı tavrın devamı halinde Türk Avrupa ilişkilerindeki açmazlar daha da derinleşir ve başta mülteci meselesi olmak üzere acil çözüm bekleyen konularda arzu edilen adımlar atılamaz.
Metin Külünk