Madem öyle Türkiye ve dünya gündemine gönderme yaparak bu kez “Küpelik” sözümüzü baştan söyleyelim: Haksız olduğunu anladığın anda senin için yeni bir hayat başlar (Çin atasözü)

Adettendir, yeni yıl yazısı yazılır Aralık aylarının son haftalarında, son günlerinde. Benim de mesleğin dinozorları gibi 13 yıl önce yazdığım ve her yılbaşı temcit pilavı gibi yayınladığım bir yazım var. Daha yılbaşına 13 gün var o güne kadar ne olur ne biter bilinmez. Ben peşinen yazayımda kendime ve bazı okurlarıma verdiğim sözü yerine getirmiş olayım.

On üç yıl yıl önce “ İtiraf edin” çağrıma/ davetime yüzlerce okuyucu ile birlikte o dönem Sabah Gazatesi başyazarı Güngör Mengi de ses vermişti 31/12/2001 tarihli köşesinde. “Hollanda’dan yazan Yavuz Nufel’in çağırısına ben de uyacağım…” diye başlayan bir yazısında şöyle diyordu Mengi: “ İtiraf, fenalığı doğuran sebeplerde insanın kendi payını kabullenmesidir. "Kahpe Felek"e sövmek yerine kendi haksızlığını görmesidir. Belki itirafın ruhları temizleyen, insan enerjisini çağın aklı yönünde hareketlendiren dinamiği ile buluşuruz bu sayede.” diyordu; hâlâ diyor mu; itirafçılığı benim gibi gelenek haline getirip, uyguluyor mu bilmiyorum, ama ben uyguluyorum:

Şimdi itiraf zamanı:

Eli kalem tutan bizden biraz daha eskiler kalemi- kağıdı çoktan unuttuklarından sarılacaklar pc’lerine, laptop’larına başlayacaklar eskiden yaşadıkları yılbaşlarını yazmaya...

Değişmeyen özlemlerini, en güzel örneklerle(!) süsleyecek, hatıralarını ballandıra ballandıra yazacaklar çala klavye (Çala kalem yazmak tabirinin yeni versiyonu)

Örneğin; transistörlü radyolarda dinlenen yılbaşı programları, eş-dost arasında oynanan tombala oyunu, sobalar üstünde pişirilen kestaneler, patlatılan mısırlar, yılbaşı olduğu için gelenek haline gelen ama kesinlikle “bir çıkarsa- ya çıkarsa!” beklentisi olmadan alınan milli piyango biletlerinin heyecanı vs.

Ben eski yılbaşlarını hiç özlemiyorum!

Nesrin Topkapı iki göbek atacak diye gözlerimizin faltaşı gibi siyah-beyaz televizyonun camına yapıştığı günleri mi özleyeceğim. (Göbek sanatımız (?), o zamanlar estetik olarak görülmez; göbek attı, kıvırdı, salladı, çalkaladı türünden sözlerle hafife alınırdı.)

Dahası var, gecenin bilmem kaçında Zeki Müren konserini beklediğim yılbaşlarını mı özleyecek mişim, peh!

Şimdi her gece konser, her gece dansöz!.. Havai fişek duruken mısır patlatmak da ne demek? Patlamışı var zaten, al al ye...Birinci Çinko; 5, ikincisi; 7.5, tombala; 10 TL olduğu tombalayı mı özleyecekmişim, peh!..

Sağlık, başarı, mutluluk, huzur, barış gibi kelimeleri cilalayıp cilalayıp dostlarımıza, sevdiklerimize özenle seçtiğimiz kartlara yazıp gönderme işini, okumayı yazmayı öğrendikten sonra tam otuz beş yıl boyunca yapanlardanım.

Hiç unutmam yalanan pullardan dolayı vücutlarımız tatlı türünden yiyeceklere ihtiyaç hissetmez, aralık ayının ikinci yarısından itibaren kahvaltı sofralarında reçelin yüzüne kimse bakmazdı. Fakat reçel satışlarının düşmesi asla ekonomimize durgunluk olarak yansımazdı… Çünkü, pul ve yeni yıl kartlarındaki satış, bu açığı kapattır, IMF’den gelecek para kadar olmasa da borsamızın kıpırdamasına, döviz fiyatlarının sabit kalmasına yeterdi...

Bu yılda hiç kimseye yeni yıl için dilekte de bulunmayacağım.

Görüyor, şahit oluyorum ki; sağlık diledikçe sağlıksız, huzur diledikçe huzursuz, başarı diledikçe başarısız oluyorsak; barış diledikçe savaşların ardı arkası kesilmiyorsa, başımızı ellerimizin arasına alıp beş dakika düşünmek zorundayız…

Demek ki yazılan, söylenen o süslü sözlerde ya kimse samimi değil ya da can-ı gönülden dilek dilenmemiş bugüne kadar... Milyonlarca, milyarlarca dileğin, temenninin her yıl tersinin gerçekleşmesinin başka türlü izahı var mı?...
Kim bilir belki de daha sonraki yıllarda da bu günleri bile aratan yazılar yazacağım Allah ömür verirse, kim bilir...

Yeni yıla mutlaka bir şeyle başlamak istiyorsanız ve bu isteğinizde gerçekten samimiyseniz, çağırımı yineliyorum: 2014 yılına büyük küçük demeden bir hatamızı, bir kusurumuz itiraf ederek başlayalım, var mısınız, bakalım ne olacak…

İtiraf ediyorum:

Evet 2014 , evet mutlu azınlığa umut Yeni yıl, sana “Hoşgeldin” demek gelmiyor içimden.

Yaşamaktan bıktığım, misafirperver olmadığım için değil. Akan gözyaşlarını durduramaya, savaş çığlıklarını susturmaya, aç insanları doyurmaya, ezilene, hastaya, dertliye, işçiye, emekliye, fakire umut; haksızlıklara kalkan olmaya senin de gücün yetmeyeceğini bildiğim için.

Gelişinin ilk dakikalarında şerefine patlatılan havai fişeklerin ışıltılarına sakın aldanma.

Sabahın ilk ışıklarıyla biz insanlar kaldığımız yerden devam edeceğiz. Aksini iddia edenlerle her türlü iddiaya, eğer haksız çıkarsam 365 gün sonra senden özür dilemeye hazırım. Şimdilik kusura bakma 2014…

İtiraf ediyorum: Çocukluğumun yılbaşı gecelerini deli gibi özlüyorum, hatırladıkça burnumun direği sızlıyor hem de…

Yavuz Nufel