Mihmandarımız genç bize Kırgızistan hakkında bilgiler veriyor:
Kırgızistan’ın para birimi SOM
Kazak Tengesi’nden biraz daha değerli.
1 TL : 10 SOM
1 Dolar: yaklaşık 40 SOM
“ Bu yolu Çinliler yaptı para da almadılar, mallarını Asya’nın içlerine kadar ulaştırmak için “ diyor.
Çift geliş- gidişli yolun kıyılarında zaman zaman Kazak köylerini görüyoruz. Çatılarda kiremit hiç görmedik, ne şehirlerde ne köylerde. Çatılar üçgen ve şaç plakalarla kaplı, kurşuni, yeşil veya koyu kırmızı renkli.



550 Kilometrelik yolda iki dinlenme tesisi gördük adına tesis demeye bin şahit ister. Tesislerin helalarına girenlerin girmesi ile çıkması bir oluyor. Alaturka dediğimiz helalar iki kişilik, büyük küçük abdestini yan yana yapmak zorundasın!
Tabi bizler tek tek yapıyoruz, ama bir anlam veremiyoruz. Mihmandarımız, “ Bunlar daha iyileri, 4 kişilik olanlar var” diyor.
Daha önce yazdığım gibi otobüste su, çay, kahve servisi yok, ama konu herkese malum olduğundan herkes hazırlıklı. Son Medya Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aşıran, okuldan yeni mezun olmuş muhabir heyecanı ile her gördüğünün fotoğrafını çekiyor, iyi de ediyor; belgelemek gerek.



Çekilemeyecek gibi değil ki, bir bakıyorsunuz otobüsün önüne ayağına köstek vurulmuş ( kesimlik atlar hızlı koşmasın/ kaçmasın diye yapılıyormuş ) at sürüsü, biraz sonra inekler çıkıveriyor.

Solumuzda güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretmek için kurulmuş belki de dünyanın en büyük güneş enerji paneli tarlasının ucunu bucağını görmek gözlerimizin algılama mesafesini aşıyor.



29 Ekimi kutladık

Ne kadar geldik, ne kadar yolumuz kaldı trafik tabelalarında görmek mümkün değil, interneti olan google’dan bakıp yanındakilere söylüyor.
Otobüsümüz birden bir tabelanın önünde duruyor. İçimizde Orta Asya’yı, bulunduğumuz coğrafyayı avucunun içi gibi bilen Gebze’den İsmail Kahraman var. Araştırmacı- Gazeteci- Yazar İsmail Bey bilgilerini bizimle paylaşıyor,” Durduğumuz bu bölgenin adı Taraz, tarihte yerini almış Türk devletlerinden Karahanlılar Devleti’nin kurulduğu yer burası” diyor.



Günlerden 29 Ekim, saatlerden ikindi vakti yol kenarına duran otobüsümüzden inip tabelanın önünde Türk bayrakları açarak İstiklal Marşımızı okuyoruz ata topraklarında Ana yurdumuzdan 5 bin kilometre uzakta ve Ata Yurdumuzun topraklarında.
Otobüse binip yola koyulunca Mihmandarımız olan genç, Kırgızistan’da gezilecek görülecek yerleri tarif etmeye devam ediyor, üstüne basa basa; “Hoş Pazara mutlaka gidin Orta Asya’nın, hatta tüm Asya kıtasının en büyük pazarıdır.Yalnız esnaflar ne fiyat söylerlerse yarısını teklif edin, sıkı pazarlık yapın; taksilerde taksimetre yoksa mutlaka gideceğiniz yeri söyleyip fiyat alın, yarı fiyatını verin” demeyi de ihmal etmiyor.

Kazak- Kırgız sınırı çile kapısı
Ardından otobüsün bizi Kazakistan’ın çıkış gümrüğüne 300 metre kala bırakacağını, iki ülke arasının pek iyi olmadığından otobüsü Kırgızistan’a sokmadıklarını duyunca hepimizin yüzünde bir tuhaflık beliriyor. Hava kararmış 9 saatlik yolun 8 saati geride kaldığında gümrük kapısına ulaştık. Otobüslerden inip valizler elimizde 300 metrelik yolu yürüyerek geldiğimiz Kazakistan gümrüğündeki görüntünün fotoğrafını çekebilseydik; Suriyeli mültecilerin sınırlarımıza yığılmasını andıran bir görüntü çıkardı ortaya.



Kimse çekmedi, çekemedi çünkü beton suratlı görevlilerin ne diyeceği, ne yapacağı belli olmazdı. Pasaportlar didik didik edilirken kabinlerde süren işlem kişinin tipine göre 5 ile 10 dakika sürdü.
Posta pulu kadar bir kağıda mühür vurup pasaportumuzla birlikte elimize verdiler. Pasaportumuzda mühürlendi diye düşünüp bu kağıtta neyin nesi diyerek iyi ki atmamışız!

İki kişinin yana geçmesi mümkün olmayan yanları tel örgülü kaplı üstü açık yaklaşık 200 metre uzunluğundaki koridordan valizler elimizde tek sıra geçerken koridorun ortalarında masa kurmuş bir başka resmi üniformalı, uykulu gözlerle bir şey soruyor, anlamıyoruz. Meğerse biraz önce pasaport kontrolünde elimize verilen mühürlü pul büyüklüğündeki kağıtları önündeki kutuya atmamızı istiyormuş.
İki ülkeyi ayıran nehrin üstündeki köprüden geçip nihayet Kırgızistan Gümrüğüne ulaştık.
Yığılma vardı sebebi 10’arlık gruplar halinde pasaportlar toplanıyor, bir odaya götürülüp 10/ 15 dakika sonra incelendikten sonra dağıtılıyordu. Pasaportunu alan polis kabinin önüne gelip tekrar pasaportunu polise uzatıyordu.
Allah var, Kırgız Polisleri Kazak polisler kadar katı görünmüyor. Nedense pasaportu uzatınca polise karşı hafif bir tebessüm şartmış gibi herkes; “ Ya ben iyi bir insanım, ülkenize girmemde bir sakınca yok” dercesine tüm yorgunluklarına rağmen güzel, iyi insan görüntüsü vermeye çalışılıyor.

Kazasız belasız Kırgızistan topraklarına ayak basıyoruz. Yine bizi 200 metre kadar ileride park yerinde bekleyen, okul servisleri büyüklüğünde araçlara kadar valizlerimizi sürüye srüye yürmek zorunda kalıyoruz. Bizi bekleyen 3 araca doluşuyoruz, her zaman olduğu gibi yine Yılmaz Karaca tek tek sayıyor bizleri eksik, kayıp, gelmeyen kimse var mı. Yılmaz Karaca’yı izliyorum, aklımdan geçenleri Ömer beye söylüyorum, “ Vallahi Ömer bey bu iş para ile pulla yapılacak iş değil, biz evde 3 çocuğumuza laf anlatmazken bu kadar insana laf anlatmak, organize yapmak ve başarılı olmak, yöteci olmak Allah vergisi bir şey olmalı” diyorum, Ömer Aşıran onaylıyor, söylediklerimi.
Otele doğru yol alırken, Başkent Bişkek’in fazla uzak olamadığını en fazla yarım saat süreceğini söylüyorlar.
Kalacağımız otelin adı da Dostlu Konuk Evi.
Oda numaralarımız belli oluyor, anahtarları alıp odamıza çıkmak için asansör beklememiz yarım saatimizi alıyor. Çünkü üç asansörden sadece biri çalışıyor ve valizlerle en fazla iki kişi binebiliyor.

Yılmaz Karaca’dan günün son bildirisini alıyoruz. Yarın ( 30 Ekim) akşam saat 17:00’ye kadar herkesin serbest olduğunu öğrenip 9 kattaki odamıza korku filmlerindeki asansör sesi eşliğinde çıkıyoruz.



Odalar görülmeye değer! Bugün 40’lı yaşlardaki insanların bile zor hatırlayacağı çevirmeli telefon ilk dikkatimizi çeken obje odadaki.
Buz dolabı var ama içinde bir bardak su bile yok, çay kahve için su ısıtıcının değil kendisi adı bile yok. Haliyle çay-kahvede yok. Ama odalarda sigara içmek serbest, kül tablaları hazır. İçme suyu ihtiyacı için katın orta kısmında asansör çıkışına konulan damacanalar var. Odanızdan bardağınızı alıp, koridora çıkıp gidip suyunuzu almak zorundasınız.

Sabah ola hayrola deyip Kırgızistan’da Tanrı Dağlarının eteklerinde günün yorgunluğu ile yatıyoruz. Sabah tan yeri ağarırken otelimizin karşısında 4 minareyi görmesek Ezan diyemeyeceğimiz((!) kadar farklı bir sesle uyanıyoruz! Ezanmış…
Olsun, ezan olduğunu anlayınca içimize farklı bir huzur ve mutluluk doluyor…

Bakalım bizi çarşı Pazar da neler bekliyor neler göreceğiz, merakı ile güne başlamak için hazırlıklarımızı yapıyoruz..

Devam edecek…
Yavuz Nufel

Yazı serisinin birinci bölümü:
http://sonhaber.eu/gundem/atayurdumuzda-3-suramiz-yapildi/

İkinci bölümü:
http://sonhaber.eu/gundem/kazakistandan-turk-gazeteciler-gecti/

SONHABER.EU