Kazakistan’da ikinci günümüze gözlerimizi dinlenmiş olarak Çimkent’te açtık. Otel, Motel kelimesi kullanılmıyor Kazakistan’da hepsi Konuk ya da Konak evi. Açık büfe kahvaltılarındaki zenginlik ve çeşitlilik, Türkiye’de orta halli bir gecekonduda oturan ailenin sofrasından fazla değil. Fakat sabah sabah en az iki türlü sıcak et yemeği var kahvaltıda. Bir çeşit çorba var iki çeşit peynir, yumurta rafadan veya omlet, zeytini sayı ile koydukları belli ve kap boşaldığında zeytin almak şansınız da kalmıyor. 3-5 dilim domates ve bir o kadar salaltalık, tabaktaki bittiğinde yerine ilave edilmeyen, elma ve porakal suyu, ekmek yok denecek kadar az ve yerken dişleri kırma ihtiamli yüksek nitelikte sert. Bizim pişi diye tabir ettiğimiz yağda kızartılmış hamur fazlası ile mevcut. Restoranın kapısında belirmenizle birlikte restoran görevlisi önünüze dikilip oda numaranızı istiyor.

Başkanın bir gün önce bildirdiğine göre kahvaltı sonrası vakit kaybetmeden aracımıza binip Türkistan’a yola çıkmamız lazım. Otobüs ile Çimkent’ ile Türkistan arası bir buçuk saat. Otobüs dediysem Türkiye’deki şehirler arası otobüsleri falan düşünmeyin. Servis, hostes falan yok. Alık edip yanınıza aldınız aldınız yoksa, susuz kalırsınız…



Şura için gelen arkadaşlarımızın bir gün önceki yorgun, dökülmüş, Almatı havalanındaki perişan halleri gitmiş, daha bi gençleşmişler, dinamikler üstelik de neşeliler. Şen-şakrak Türkistan’a varıyoruz. İlk işimiz Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesini ve külliyesini ziyaret etmek oluyor. Türbede bulunan görevli bize Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkistana gelişini, yaşamını, türbenin içinde bulunduğu devasa yapının mimari özelliklerini anlatıyor. Geniş bir alan içinde bulunan yapının etrafında düzenleme çalışmaları var. Değişik ülkelerden gelen insanlarla türbeyi gezip dua ettikten sonra yürüme mesafesindeki bir restoranda Ahmet Yesevi Üniversitesi tarafından öğlen yemeğine davet edildiğimiz belirtiliyor. ( Daha sonra yemek paralarının ödendiğini öğreniyor ve bu nasıl davet sorusunu sormadan edemiyoruz ) Bizden bir kaç gün önce Türkistan’a bir çalışma / araştırma için gelen ömrünü Türklüğe, Türkistan’a adamış şair- yazar Yavuz Bülent Bakiler ile öğlen yemeğinde karşılaşmanız günün sürprizi oluyor. Yavuz Donat, Yavuz Bülent Bakiler ve Yavuz Nufel’in bir arada olması planlansa mümkün olmayacak bir durum. Bu durum Yavuz Nufel tarafından 3’ü bir arada olarak değerlendiriliyor. Birlikte yenen yemeğin ardından Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’ne şuramızı yapmak için gittiğimiz de bir de sergi ile karşılaşıyoruz.



Şuraya katılan yayın organlarının temsilcileri ve sahiplerinin beraberlerinde getirdikleri gazetelerden oluşan bir sergi, emeğin mevyesi, yazın emekçilerinin binbir zorukla çıkardıkları yayın organları, sergi salonunu çiçek bahçesine dödürmüş durumda.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu(TGF), Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu(TDGF), Anadolu Spor Gazetecileri Derneği ve Anadolu’daki TGF ve Basın Vakfı üyesi tüm meslek kuruluşlarının destek verdiği, “Türk Dünyası 3.Gazeteciler Şurası” bu anlamlı serginin ardından konferans salonunda başladı.
Türk Dünyası Kültür Başkenti ünvanını taşıyan Kazakistan’ın Türkistan şehrinde gerçekleşen bu anlamlı şurada bir önceki şuranın sonuç bildirgesinde yer alan maddeler masaya yatırılıp, sonra da yeni düşünce, fikir ve görüşler için katılımcılara söz hakkı veriliyor.

Şura’ya ev sahipliği yapan Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Prof.Dr. Mehmet Kutalmış ve Rektör Yardımcısı Yardımcı Doçent Dr. Mustafa Eren’inde katılması gazeteci arkadaşlarımızın motivasyonunu yüksetlttiği gözlenirken, Rektör Vekili Kutalmış yaptığı konuşmada, “Üniversite olarak, her zaman Türk Dünyası İle ilgili çalışmalara destek vermeye ve katkı koymaya hazırız” sözleri takdirle karşılandı. Resmi toplantının ardından ikili görüşmelerle yeni dostlukların temelinin atıldığı Türkistan proğramı tamamlanarak otobüsümüze doluşup akşam yemeği ve istirahat için tekrar Çimkent’e dönüyoruz.



Kazık atmaya kalktılar silahla saldırdılar!
Akşam yemeği için anlaşma sağlanan Çimkent Taksim Resoran’a gittiğimizde hepimiz gördüğümüz manzara, temizlik, güleryüzlü hizmet karşısında gerçekten mutlu olduk. İki katlı ve Taksim, Beyoğlu, Tünel resimleri ile dolu mekan için Çimkent’te İstanbulu yaşatan bir atmosfer oluşturulmuş. Yemklerimizi yedikten sonra bir gurup otellerine döndü. Başkan Yılmaz Karaca ve yanındakilerin başına gelenler tek kelime ile “skandal” olarak özetlense de kabul edilir türden bir olay değil. Başkan Yılmaz Karaca hesabı ödemek için gitttiğinde gördüğü rakamın daha önce yapılan anlaşmanın iki katı olmasına haklı olarak itiraz ediyor. Sen misin itiraz eden! Başkan her ne kadar açıklama yapsada “Kumpas” önceden hazırlanmış! Restoran çetesi devreye giripi uzun namululu silahlarla Başkan Yılmaz ve yanındakileri resmen tehdit eder. Başkan Yılmaz bu kolay kolay iki çapulcuya papuç bırakcak adam değil! Yine de papuç bırakmaz çeteye Yılmaz başkan. Kimsenin morali bozulması diye Kırgızistan’a gelene kadar bu olaydan kimseye söz etmez! Yılmaz Karaca Mans Üniversitesin’de olayla ilgili olarak, “Olay tamamen planlanmıştı. Bunu yapanlar FETÖ çetesine mensup işletmecilerdir. Restoran sahibinin bir FETÖ mensubu olduğunu kanıtladık. Kan akmadan olayın çözülmüş olmasına rağmen, Restoran sahibinin, inşallah uçağınız düşer, şekinde beddua etmesi bize bu çetenin elebaşının beddularından farklı olmadığını” gösterdi” dedi.



Kırgızistan yolunda 29 Ekim Cumhuriyet bayramı kutlandı
Ertesi gün 9 saat sürecek 550 kilometerelik otebüsle Kırgızistan yolculuğumuz vardı.Sabah 09’da hazır olup yola erken çıkmalıydık. Sabah olunca kalkıp kahvaltımızı yapıp otobüslere bindik ama yola 2 saat geç çıkabildik. Bu kez da otelciler maraza çıkarıyordu. Kullanılmayan mini barların kullanıldığı başta olmak üzere hesap şişirilmişti. Yine itiraz edildi. Otelin güvvenlik görevlileri, “ Ya dedğimiz parayı verirsiniz ya da kapıdan çıkamazsın” diyerek kapıları kapatıp bir kısım arakdaşımızı içeride adeta rehin almaya kalktılar, Mihmandarımızın pasaportuna el koydular. Bir saat süren gerginlikten sonra olay tatlıya bağlandı ve yola koyulduk ama olan bizim 3 saatimize olmuştu! 9 saatlik yolun bir saatini henüz kat etmiştik ki, mihmandarımız otelde yaşana olayda el konan pasapartunu resepisyondan almayı unuttuğunu söyledi. Otobüsümüzü ilk önümüze çıkan benzinlikte durup taksi ile mihmandarımızın pasaportu almaya gidildi. 3 saatlik gecikmenin üstüne bir saatte daha eklenince Kızgızistan’a ulaşmamız uzadıkça uzadı.

9 Saatlik yolculuğu Kırgızistan’ı anlatmayı da yarına bırakıp, Hoca Ahmet Yesevi hakkında özetle de olsa bilgi vermeden Kazakistan bölümünü bitirmek olmaz..



Özetle Hoca Ahmet Yesevi Kimdir?
Ünlü bir Türk şair ve mutasavvıf olan Ahmet Yesevi 1103 ve 1165 yılları arasında yaşamış olup günümüzde Kazakistan’daki Çimkent adıyla anılan kentin doğusunda bulunan Sayram isimli kasabasında doğmuştur. Piri Sultan, Hoca Ahmed, Kul Hace Ahmed isimleriyle de bilinen mutasavvıfın gerçek adı Ahmed Bin İbrahim Bin İlyas Yesevi’dir. İlk büyük Türk mutasavvıflarından ve Yunus Emre’den önce yetişmiş nadir nadir mutasavvıflardandır. Kendisi Türk-İslam değerlerini sentezleyerek tasavvufi bir biçimde insanlara sunmuştur. Bu özelliğiyle Orta Asya Türklerinin İslam yoluna girmelerine katkısı olmuştur. Kendi adını taşıyan Yesevi yolunun öncüsü olan mutasavvıfın Osmanlı İmparatorluğu üzerinde de çok mühim etkileri var olmuştur.
Yasi şehrinde sufi öğretmenliği yapan Arslan Baba’dan etkilendiği bilinmektedir. Arslan Baba’nın vefaati akabininde Buhara kentine yerleşerek Yusuf Hemedani ile birlikte eğitimini 1140 yılına kadar sürdürdü. “Ehl-i Beyt”e duyulan sevgi ve o yoldaki tasavvuf üzerine öğretisini inşaa etti. Başlarda Maveraünnehir, Taşkent ve Batı Türkistan’da daha çok etkisini gösteren tarikat zamanla İran, Horasan ve Azerbaycan’daki Türklerce de benimsendi. Onüçüncü yüzyılda Anadolu’da etkisini göstermeye başlayan tarikat Balkanlar’a kadar yayıldı. Ahmed Yesevi’nin geleneğe aykırı bir biçimde öğretisini Arapça veya Farsça ile değil Türkçe ile anlatması öğretisinin bu denli etkili olmasında büyük rol oynadı. Bir kısmı dörtlük ve hece ölçüsüyle, bir kısmı beyit ve aruz ölçüsüyle yazılan şiirlerine “Hikmet” denmektedir. Bu hikmetler yesevi dervişlerince yazıya dökülüp bir araya getirildi ve Divan-ı Hikmet adındaki kitap oluştu. Akaid adındaki eserde ise islam esaslarından bahsedilmektedir.
Ahmet Yesevi Türbesi ve Külliyesi Timurlenk tarafından Güney Kazakistan’da bulunan Türkistan şehrinde yapılmıştır.

Devam edecek…
Yavuz Nufel

Yazı serisinin birinci bölümü:
http://sonhaber.eu/gundem/atayurdumuzda-3-suramiz-yapildi/

© SONHABER.EU