8 Yaşındaki Narin Güran’ın ölümünü düşündüğümüzde, sadece acı değil, aynı zamanda tüm toplumun vicdanını sorgulayan bir olayla karşı karşıya kalıyoruz. Narin’in kaybolduğu 21 Ağustos 2024’ten sonra, 19 gün süren arama çalışmalarının ardından cesedi bulundu. Ancak bu trajik olay, sadece bir çocuğun hayatının kaybedilmesiyle değil, aynı zamanda siyasi söylemlerle de gündeme geldi.
O dönem AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun yaptığı açıklamalar, özellikle soruşturmanın gizliliği üzerinden dikkat çekti. Ensarioğlu, "Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız." ifadelerini kullandı. Bu sözler, hem olayın ciddiyetini hem de Ensarioğlu’nun tarafsızlık ilkesini sorgulatan bir açıkla olmuştur.
Bir insan nasıl olur da böylesine bir olay karşısında kamuoyunun önüne çıkarak böyle talihsiz bir açıklama yapar? “Bilip de söylemememiz gereken şeyler var” nedir yahu? Senin de böyle bir olay karşısında bilip de söylememe lüksün var mı? Çok merak ettim ben şimdi senin o söyleyemediklerini... Neydi o söyleyemediklerin? 40 yıllık dostlarının kendi ahlaksızlıklarını örtmeleri için bir çocuğun ortadan kaybolması mı? Kalkmış bir de siyaseti bu işe bulaştırmayın diyorsun. Yahu sen bir siyasetçi olarak zaten kendin siyaseti bulaştırdın. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Bu ifadeler, sadece bir siyasetçinin düşüncesinden fazlasıdır; toplumu etkileyebilecek bir yaklaşım tarzıdır. Narin’in öldürülmesinin ardından siyasetin işin içine karıştırılması, vicdanı olan herkesin sorgulaması gereken bir tutumdur. Bir siyasetçi, bir çocuğun katilinin kim olduğunu bilmeden bu kadar hassas bir konuda açıklama yapmamalıdır. Biliyorsa da çıkıp olayı tüm çıplaklığıyla açıklamalıdır. Ensarioğlu'nun aile ile olan yakın ilişkisi, tarafsızlık ilkesine büyük zarar verir. Hele ki bu açıklamadan sonra, Narin’in ölümüne dair toplumun vicdanını rahatlatacak net bir açıklama yapılması gerektiği bir dönemde! Ensarioğlu'nun açıklamaları bu süreci karmaşıklaştırmıştır. Eğer gerçekleri biliyorsa, açıklamalarını daha netleştirerek kamuoyuna ışık tutar vaziyette yapmalıydı ya da susmalı.
Nitekim geçtiğimiz günlerde mahkeme sonucu açıklandı: Narin’in annesi, amcası ve ağabeyi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak bu cezalar, olayın ardındaki tüm gerçekleri tam olarak aydınlatabilmiş değil. Bilakis akıllarda birçok soru işaretini de beraberinde getirdi;
Eğer gerçekten bu suçu işleyen bir kişi varsa, diğerleri neden sustu? Eğer amca bu cinayeti işlediyse, anne neden bu duruma göz yumdu? Ya da eğer anne çocuğun ölümüne göz yumduysa, neden diğer oğlunu da ateşe attı? Burada, bizim bilmediğimiz ve adaletin henüz tam olarak açıklayamadığı bir durum var. Bu soruların yanıtları, yalnızca cezaların açıklanmasıyla değil, olayın arkasındaki tüm detayların aydınlatılmasıyla verilebilir. Narin’in ölümünün ardındaki gerçeklerin tam olarak ortaya çıkması, toplumun vicdanını rahatlatmak adına bir zorunluluktur.
Bir çocuğun hayatını korumak, sadece yasal bir yükümlülük değil, vicdani bir sorumluluktur. Narin Güran’ın ölümünün ardından yaşananlar, bir çocuğun ölümüne karşı duyulan vicdani sorumluluğun toplumun her katmanında ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
2025 yılının başında, hala bu kadar küçük bir çocuğun ölümünün ardındaki gerçekler aydınlatılamıyorsa, herkesin kendi sorumluluğunu sorgulaması gerekir.
Eğer siyasetin, adaletin önünde engel teşkil ettiği bir noktaya gelmişsek, o koltuklarda oturanların ne kadar doğru iş yaptığını sorgulamak boynumuzun borcudur.
Unutmayın, vicdan her şeyden önce gelir çünkü,
Vicdan bütün yasalardan üstündür!
Saygılarımla,
Saadet Koral