Her akşam bir yere davetli, özellikle toplumun sevilen sayılan, önde giden isimleri belki de ramazan ayı boyunca evlerinde, aileleri ile yaptıkları iftar sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.
Öte yandan bir de davetli olmadıkları ( hatta oruç tutmadıkları halde ) iftarlara gidenler varmış! Davet edilmedikleri halde arada kaynayıp gidiyorlarmış.
-Nasıl yani, dedim!
- Abi kapıda davetiye kontrolü mü yapılıyor sanki, dedi…
- Araya karışıyorlar işte, ama her yere değil tabi, önemli iş adamlarının, kurumların, şirketlerin, ensesi ve kesesi kalınların ve de protokolün bol olduğu davetleri takip eden bir kesim var mesela.
- İlginç, ilk kez duyuyorum…
- Abi bu insanlar çevre yapmak, etrafına hava atmak, kendini çevresine farklı göstermek için davetli olmadıkları halde gidiyorlar, dedi..
-Ramazan ramazan gıybet etmeyelim, diye uyardım,
- Abi sen yine de yaz bu konuyu, hatta oruç tutmadıkları, davetli olmadıkları halde iftarlarda boy göstermeye ne denirse okuyucu desin, dedi…
Bir anı…
İki yıl kadar önce şık bir restoranda bir iftara davetliydik.
Restoranda yer sorunu yaşandı. Daveti veren şirket yetkilisine, neden daha geniş bir yer tutmadınız dedim…
-Abi, davetli sayımızın iki katı insan geldi, dedi…
- Nasıl yani dedim.
Yolladığımız her davetiyeye en fazla iki kişi gelir diye hesapladık. Fakat size bir örnek vermem gerekirse, bir davetlimiz tam 8 kişiyle geldi yetmezmiş gibi “ Babam gelemediği için özür diledi” demsin mi!
-Tamam anlaşıldı, dedim.
Neyse sözü uzatmadan, ben eski yazıya tornistan ederek, ramazan timleri ile sizi başbaşa bırakıyorum:

Ramazan Timleri:

Birinci Tim: E.T.T.
İftarlar, davetler... Eğlenceleri, davulcuları ve sahur vaktine kadar eş-dost ziyaretleri ile “Ramazan” ayı bir başka güzel oluyor...
Anlayamadığım konu: “Eski ‘Ramazan’ eğlenceleri”...
“Eskiden insanlar ‘Ramazan’ aylarında o şekilde eğleniyorlardı” diye, biz de onlar gibi eğlenmek zorunda mıyız?
-Gerçekten, eski “Ramazan” eğlenceleri, günümüze yansıtıldığı gibi mi yapılıyordu acaba?
-Elbette canım!..
-Peki, biz niye onlar gibi eğlenmek zorundayız?
-Ya, eskiler bir başka güzellikte...
-Yok ya!.. O zaman, Karagöz-Hacivat’ı eski haliyle yansıt perdeye!
-Yok be abi, o kadarı da olmaz!
Hadi diyelim bizler, bizden eskilerin eğlenceleri ile oyalanıyoruz...
Ya bizden sonrakiler?
Bu durum eski, en eski, en daha eski diye sürüp gidecek mi asırlar boyu?!
Bugüne, bu devire ait bir şeyler üretmek/düşünmek kimsenin aklına gelmiyor mu? Sanatımıza, kültürümüze sahip çıkmak/yaşatmak” adına kerameti eskilerde arayan ve yeni şeyler üretmeyen “soytarı”lardan oluşur E.T.T. (Eğlence Tüketim Timleri)

İkinci Tim: O.K.T.
Bugünlerde çarşıda, pazarda, sokakta birbirlerine karşılıklı dil çıkaran (!) insanlar görürseniz sakın şaşırmayın! Einstein olduklarından, balata sıyırdıklarından değil, onların derdi başka!
-Oruç musun?
-Evet.
-Çıkar dilini bakim?!
-Aaa!
-Allah kabul etsin kardeş...
-Seninkini de...

Özellikle öğlen sonları susuzluğun, açlığın, ve nikotinsizliğin bedende kendini hissettirmeye başladığı zamanlarda çatacak yer aryan; “ Oruç Başına Vurmuş” diye tabir edilen insanlardan oluşur O.K.T (Oruç Kontrol Timleri)
Bir de taza ramazan manisi benden:
Asprinim yut beni
Oruç gibi tut beni
Fazla nazlanma yarim
Ya sev, ya unut beni...

Oruç tutanın tutmayanı kafirlikle (!); tutmayanın da tutanı gericilikle, yobazlıkla itham etmediği; hoş görünün ve sevginin arttığı, dostluk ve bereket dolu bir “Ramazan” ayı diliyorum…

Yavuz Nufel