UETD 'İLHAK' Ediliyor!..
Çünkü doğrular paylaşılmadığı sürece yanlışın önü alamiyoruz malesef..
Hala birçok kişi UETD'den söz edildiğinde, "O nedir" şeklinde soru yöneltiyor, bilenler ise UETD'ye katılındığında ertesi gün bir bakan veya milletvekili görmesi gerekiyormuş psikolojisiyle hareket ediyor. Yanlış davranışlar ve anlatımlar, maalesef UETD hakkında insanlarda farklı algı oluşturuyor.
Seçim zamanı yönetimde bulunanların işini gücünü bırakıp Ankara yollarına düşmeleri de insanlardaki bu yanlış algıyı pekiştiriyor.
Elbette gerçek dava için emek veren kardeşlerimiz de var, onları tenzih ettiğimi burada belirtmek isterim.
Hazır bu noktaya değinmişken, bu kurumu kurulmasını isteyen Recep Tayyip Erdoğan olduğunun altını çizerek, onun "UETD asla kendi çıkar ve menfaatleri için gerek bölge gerek şube yöneticileri için sıçrama tahtası olmayacak" şeklindeki sözlerini hatırlatmak istiyorum.
Pekiyi Avrupa'da böyle bir kuruma neden ihtiyaç duyuldu ?
Hepimizin de şahit olduğu gibi 2002 yılında iktidarı devralan şimdiki Cumhurbaşkanımız dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, sadece ekonomisi ve enflasyonu kötüye giden IMF'ye teslim olmuş vaziyette borç batağında bir iktidar devralmadı. Yıllarca yanlış politikaların uygulandığı, yanlış kararlarların alındığı, baskılar ve darbeler dolayısıyla sindirilmiş milletin bulunduğu, korku ve endişenin hakim olduğu bir ülkedeki iktidarı teslim aldı.
Göreve başladığı anda paslanmaya yüz tutmuş bu çarkı ilk önce milletinin özgüvenine dayanarak çevirmeyi amaç edindi. Çünkü bunu başarırsa birçok şeyin kendiliğinden olacağının farkındaydı. Bunu başarması için işi zor, yükü ağır olsa da dik durmak zorunda olduğunun bilincindeydi. Ülkenin her köşesine gidip yıllardır uyutturulan halkının özgüvenlerine dokunarak uyandırmak istedi ve bunu da başardı. Çünkü kendisinin de inandığı tek gerçek ancak özgüvenli bir Türkiye geçmişi ile yüzleşebilir ve gelecekteki büyük Türkiye'ye odaklanabilirdi.
Milletin iradesinin tüm iradeler üzerinde olduğu sloganıyla her gittiği yerde milletine vermiş olduğu değeri, "söz milletimindir"diyerek önemle vurguladı.
Sadece Türkiye'de değil dünyanın her tarafında yaşayan vatandaşlarına sahip çıktı. Her gittiği ülkede vatandaşlarına seslenirken, demokrasiye ve milli iradeye olan inancının altını çizerek, "söz sizindir söz benım milletimindir sizler önemlisiniz , sizler değerlisiniz" diyerek,Viyana'da, Brüksel'de, Köln'de, Berlin'de ve birçok Avrupa ülkesinde önüne konulmak istenen tüm engellere rağmen halkı ile buluştu ve onlara seslendi.
Göçün 50. Yılını geride bıraktığımız bu dönemde, sadece ülkesinde değil yurtdışında yaşayan vatandaşlarını da dert edinen Cumhurbaşkanımız, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2005 yılında ilk aşamada lobi merkezli bir teşkilat kurulmasını öngördü.
Özellikle 2003 yılından sonra ciddi ivme kazanmaya başlayan TR-AB ilişkilerini desteklemek amacıyla UETD kuruldu. Bu kurumun, aynı zamanda da bulunduğumuz ülkelerdeki insanımızın siyasi katılımda etkin rol alması da düşünülmüştü.
UETD, Avrupalı Türklerin sosyal statüsünü yükseltmek ve siyasi lobi faaliyetleri başta olmak üzere ilk etapta 2 önemli temel amaçla kuruldu.
Fakat 10 şubat 2013 tarihinde gerçekleştirilen kongre sonrası teşkilatın kuruluş tarihinden bu yana istenilen başarıyı yakalayamamasıyla ve dönemin Başbakanına göre asıl halka inilmeden başarı elde edilemez düşüncesiyle, alınan yeni bir kararla konsept değişikliğine gidildi. Lobi merkezli bir teşkilattan taban ağırlıklı bir hizmet anlayışına gelindi.
Yeni konsepte göre, lobi faaliyetleri ve müzakere sürecini desteklemenin yanı sıra bulunulan ülkenin insanı ile Türk toplumu arasındaki bağların daha ileri noktaya taşınması ve yaşanılan devletin asli unsuru kabul edilmek için farklı alanlarda etkili olmayı sağlamak gerekiyor. Bu konsepte göre ayrıca demokratik katılımın yaygınlaşmasını destekleyip, çok kültürlü çoğulcu ve barışcıl Avrupa imajının gerçekleşmesine katkıda bulunmak, insanımızın kendi değerlerini koruyarak yaşadıkları ülkede, siyaset, ekonomi ve siyasal alanlarda etkin katılımını teşvik etmek ve uyum sağlamalarında yardımcı olmak gerekiyor. Burada en önemli şey belki de yıllardır kendisini yalnız hisseden insanımıza nerede olursa olsun gidip "Biz sizler için varız ve buradayız" diyerek, onlara en güzel şekilde dokunmak ve "YALNIZ OLMADIKLARINI HİSSETTİRMEK"tir...
Bizler Avrupa'da yaşayan 5 milyona yakın Türk kökenli vatandaşlar olarak, çok sayıda akademislenlerimiz, iki ülke arasındaki ticari bağları güçlendiren girişimcilerimiz, üniversite öğrencilerimiz ve pırıl pırıl gelen 3. nesil gençlerimizle, tarihimize, kültürümüze ve kutsal değerlerimize sahip çıkacak güce sahibiz.
Fakat yıllardır en büyük problemimiz, birlik olup kendimizi doğru bir şekilde tanıtamamak ve değerimizi bulunduğumuz ülkelere hissettirememektir. Ayrıca yaşadığımız ülkenin bize vermiş olduğu katkıdan ziyade artık bizim kendilerine burada kalarak katkı sağladığımız gerektiğinin bilincinde olamamaktır.
İşte bu fotoğrafta sadece, tüm bu eksikleri giderebilecek herkese kapılarını sonsuz biçimde açabilecek, en önemlisi tavan ile tabanı biraraya getirebilen güçlü-güvenilir bir kuruma ve amacının sadece "insan kazanmak" ve gerçekten insanımıza eğilebilen bir LİDER'e ihtiyaç vardı.
Ben bunun gerekliliğine, 10 Ağustos 2014 yılında Türkiye'de düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Avrupa'da yaşayan Türklerin ilk defa oy kullanacağı seçim çalışmaları için sokağa çıktığımda birebir şahit oldum. İlk etapta bulundukları ülkelerde yapılan seçimlerde sandığa gitmeyen vatandaşlarımızın daha çok Türkiye endeksli yaşıyor olmaları nedeniyle ve Başbakanın Avrupa mitinglerini gözlemleyerek seçime katılımın yüksek olacağını düşünmüştüm. Fakat hayal kırıklığına uğradım.
AK Parti İstanbul milletvekili Metin Külünk Beyin katılmış olduğum her toplantısında "tabana inin, gidilmedik kapı hatırı sorulmayan vatandaşımız kalmamalı" şeklinde sözlerini, kendi kendime "Yahu nasıl halka ineceğiz ben zaten halkım, ne demek bu" diyerek anlamaya ve öğrenmeye çalışıyordum. Çünkü bu benim ilk deneyimimdi.
Halka inmek aslında insana dokunmaktı. Edindiğim en önemli tecrübe ise insana dokunmayı beceremezseniz özellikle 50 yıl boyunca kendisini yalnız hissetmiş, bulunduğu ülkede sistemin ne kadar güçlü olup hiç farkında varmadan kendisini nasıl saf dişi bıraktığının farkında olmayan bir insanı asla harekete geçiremezsiniz.
İmkansız değil, mümkün... Küçük dokunuşlarla büyük başarılar getirilebilecek şeyler... Fakat tekrar söylüyorum; güçlü bir kurum, maksadı hedefi şaşırmamış dik durmayı başarabilen yöneticiler ile sadece başarıyı yakalayabilir. Aksi takdirde başarısızlığa mahkumdur.
Değerli okurlarım şimdiye kadar kaleme aldığım bu satırları yazarken zaman zaman duygulandım hüzünlendim, üzüldüm...
Bu kurumu kuranların iyi niyetleri ve burada yaşayan insanımızın böyle bir kuruma ne kadar ihtiyacı olduğuna kendim birebir şahidim... Bu sırada gerçekleştirmek istediğimiz projelerimiz gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Bu davaya gerçekten gönül vermiş gecesini gündüzüne katıp emek veren arkadaşlarımın uğradığı haksızlık ve adaletsizliklere kadar birçok şey beni daha da üzdü.
Tüm samimiyetimle belki yanlışlar düzelir umuduyla, çok uzun bir süre benim gibi düşünen tüm dava arkadaşlarım ve dava için gece gündüz emek veren genç kardeşlerim ile uzun süre tüm haksızlıklara karşı sessiz kalıp sabrettiğimizi özellikle de belirtmek istiyorum.
Peki ne oldu da böylesine hassas düşünülerek kurulmuş bir kurum almış olduğu güçlü bir desteğe rağmen başarısızlığa doğru iniş yaptı, böyle önemli bir marka neden korunamadı ve itibarsızlaşmasına göz yumuldu, bizleri hangi zayıf noktalarımız başarısızlığa götürüyor, eksiklerimiz nelerdir?
UETD gibi önemli bir kurumun başına getirilerek, "Yaklaşık 5 milyona yakın insana öncülük yap sonuna kadar senin yanındayız, destekliyoruz" denilen kişi neyin doyumsuzluğunu yaşıyor?
Gerçek amacın insan kazanmak olduğunu unutup burada doğup büyümesine rağmen dava şuuru ile gecegündüz çalışan pırıl pırıl gençleri sırf yapılan adaletsizlik ve yanlişlar karşısında tepkilerini gösterip,doğrularının arlkalarında durdukları için, Başkan diye karşısında iki büklüm olmadıkları için adaletsiz bir şekilde görevlerinden habersizce uzaklaştırmak hangi prosedür ve tüzüğe uyuyor,
Makamın gölgesinden korkup her yeri kontrolü altında yürütmeye çalışma çabası, başka makamlara sıçrama telaşı hangi karakteristik özelliğinin öne çıkmasından kaynaklanıyor?
Yanında yürüyen insanları çıkarları için kullanmak nasıl bir narsist kişiliğin göstergesidir?
En garip olanı da bu milletin yedirmeyeceğini bile bile adam yemeye çalışmak hangi ezikliğin sendromlarıdır?
Her zaman söylediğim şeyi yine tekrarlıyorum; avrupa'da değil nerede olursa olsun, kurumların başına getirilen kişiler maksadını aşmaya başladığı an derhal müdahele edilmelidir. Doğru kişiler doğru yerlerde olmadığı sürece bizler burada bir dirhem bile ilerleyemeyiz. Şimdi soracaksiniz o kişileremi bağiıyız ? Kısmen evet çünkü muhattaba alınan kurumdur. Lidersiz kurum olur fakat kurumsuz lider olmaz. Bu gerçekle yola çıkarak kurumların başındaki yöneticilerin ne kadar önemli olduğunu ve yaptıklarının kendilerini değil kuruma olumlu veya olumsuz sağladığı katkıya dikkat çekmek istiyorum.
Başaramayacağınıza inandığınız bir durum varsa o kurumu daha fazla itibarsızlaştırmadan daha fazla zarar vermeden direk güzel bir şekilde ayrılmak en doğrusu.
UETD hiçkimsenin tapulu derneği değildir bunun bilinciyle hareket edip kurumu faha fazla yıpratmadan yöneticilerini bir kez daha bilinçli hareket etmeye cağırıyorum.
Özelikke yaşadığımız 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ve seçim sonrası tecrubelerimle bizlerin hiçbir şekilde bu tür yöneticilerle kaybedecek vaktimizin olmadığını da vurgulamak istiyorum.
Hollanda'da UETD yönetimi olmadığı halde ve 7 Hazıran seçimleri için Genel başkan tarafından görevlendirilen kişiler seçimleri son ana kadar sabote edip partiye meydan okuyacak kadar ileri gittikleri halde secimlerin dördüncü günü hiç üşenmeden Hollanda'ya gelip seçim başarısını kendisine yazmaya çalişan bir genel Başkan'ın ne kadar aciz ve zavallı olduğunu yapmış olduğu bu hareketle ıspatlamiş olmasınıda hepbirlikte görmüş olduk.
O nedenle böyle bir kurumu hiçkimsenin İLHAK etmeye gücü yetmeyecektir gerçeği ile yöneticileri biran önce istifaya davet ediyorum...
Adaletin er yada geç tecelli edeceğine şüphesiz inancım sonsuz.
Burada yaşayan insanların güven duyacağı sadece seçimden seçime hatırlanmak değil,yaşadığımız ülkelerde güçlü birliktelik kurabilme adına her ülkenin kendi içerisinde bağımsız güzel bir oluşum adı altında güzel işler cıkartabilecegine inanıyor, bu şekilde bir yol izlenilmesini öngörüyorum.
Sevgilerimle...
Saadet Koral