"Dünyanın neresinde olursa olsun bilinmelidir ki, kendilerini tehdit eden her türlü bela ve mücadelede bizler Türkiye Cumhuriyeti olarak her zaman vatandaşlarımızın yanında olacağız".
Dışışleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, işte bu sözlerle yurtdışında yaşayan milyonlarca vatandaşının yüreğine dokundu.
Dünya korku dolu gözlerle büyük bir pandemi ile karşı karşıya geldiğinde bazı ülkeler yurtdışında yaşayan vatandaşlarına şu şekilde seslenerek Kovid-19 ile mücadele etmeye başladı.
"Aman ha sakın gelmeyin. Kalın bulunduğunuz yerde."
Sonra bir ülke çıkıyor dünyanın dört bir yanında olan vatandaşlarına, "Vatanına dönmek isteyenler ses versin" diyerek tüm kurumlarını, yurtdışında görevde olan tüm diplomatlarını ivedilikle harekete geçirerek okyanuslar ötesine uçaklar gönderip binlerce vatandaşını yurda getiriyor.
İnsana ve insanlığa verdiği değeri bir kez daha tüm dünyada gözler önüne seriyor.
Değerli okurlarım, Dişişleri Bakan Yardımcımız Yavuz Selim Kıran Kovid-19 Koordinasyon Destek Merkezi ile birlikte yürütmüş olduğu bu olağanüstü çalışmaları ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın merak ettiği konuları kendisiyle yapmış olduğumuz teleröportajda değerlendirdi ve tüm soruları cevaplandırdı.
Ülkesi ile her daim gurur duyan bir birey olarak bu söyleşiyi kaleme alırken ülkemizin vatandaşına bu denli sahip çıkmasi beni inanılmaz mutlu etti. Bir kez daha gurur duydum. Eminim yazıyı okurken sizlerde benimle aynı duyguyu yaşıyor olacaksınız.
Sözü fazla uzatmadan sizler için hazırlamış olduğum sorularıma geçmek istiyorum,
Sayın Kıran, öncelikle birçok kişinin kafasında hâlâ bir türlü netlik kazanamayan bir konu var. Bu konuda farklı açıklamalar yapıldı. Yapılan bazı açıklamarda Kovid-19'dan dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazeleri bilim kurulundan geçip uygun görüldüğü takdirde Türkiye'ye gelebilecek denildi.
Bu kurul hangi önlemleri dikkate alarak karar alıyor?
Şimdiye kadar vefat eden Türk vatandaşları Türkiye'ye geldi mi?
Şayet gelmedi ise cenaze hangi gerekçe ile gönderilmedi?
Saadet Hanım, bu konuda en başta Sağlık Bakanlığımıza bağlı bilim kurulumuzun karar vermesi gerekiyordu. Bilim kurulumuzda nihayetinde bir karar aldı ve cenazelerin ilaçlanmış tabutla ülkemize gelebileceğini açıkladı. Bütün cenazeler gelene kadar ailelerle birlikte burada Kovid-19 Koordinasyon Destek Merkezi ile birlikte süreci takip ettik.
Şimdiye kadar 100’e yakın cenaze ülkemize geldi. Şu an cenazelerin ülkemize gelmelerinde bizden yana hiçbir sıkıntı yok, yeter ki bulundukları ülke makamları izin versin.
Bazı ülkeler izin vermeyebiliyor.
Cenazenin bulunduğu ülke makamları izin verip aile de cenazeyi ülkemize getirmek istiyor ise biz bu konuda hemen harekete geçip cenazeyi ülkemize getiriyoruz.
Sayın Bakanımız bu konuda çok hassas ve bizzat her aileyi kendisi arıyor. Bizler defnedilme işlemine kadar da bu süreci takip ediyoruz.
Peki şimdiye kadar ailenin cenazeyi Türkiye'ye getirmek istemesi durumunda bulunduğu ülkeden izin çıkmaması gibi bir durum yaşandı mı?
Pandeminin başlangıcında ilk kayıplarımız sonrası ülkeler hemen defnetmek istedi ve aileler de buna mütabık kaldı. Böyle durumlar oldu fakat şu an yaşadığımız süreçte herhangi bir problem bize intikal etmedi. Cenazelerimiz Türkiye'ye geliyor.
Pandeminin Türkiye'de baş gösterdiği andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti bulunduğunuz Bakanlık nezdinde yurt dışında bulunan vatandaşlarına çağrı yaptı ve onları bir an önce ülkeye getirmek istedi.
Siz bu çağrıyı yaptığınızda Wuhan da sokağa çıkma yasağı vardı, hakeza İtalya ise büyük tehdit altında idi.
Sokağa çıkma yasağının olduğu bir ülkede vatandaşlarınızın can güvenliğini tehlikeye atmadan bu operasyonu nasıl başardınız? Bu operasyonlarda önceliğiniz kimler oldu?
Bir diğer sorum ise, şu an uçuşlar 1 Mayıs'a kadar kapalı. Bu sürenin uzatılması durumunda Türkiye'ye gelmek/dönmek isteyen vatandaşlarınıza bir ayrıcalık tanıyacak mısınız?
Bazı ülkelerin vatandaşlarına "sakın ha gelmeyin" çağrılarına hepimiz şahit olduk.
Biz bu salgın çıktıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, Cumhurbaşkanı Yardımcımızın koordinasyonunda, Bakanımızın yönetiminde, Spor Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, Afad, Kızılay, Türk Hava Yollarımız gibi tüm kurumlarımız ile eşgüdüm halinde, çok zor olmasına rağmen bu kararı verdik ve başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede operasyonlar düzenleyip, özel uçuş izinleri ile 20 bini aşkın vatandaşımızı Türkiye'ye getirttik.
Bu operasyonlar kolay icra edilmedi. 20 binin üzerindeki insanı bulundu yerden alıp can güvenliğini sağlayarak buraya getirmek büyük ve zor bir adım. Pek çok ülkede sokağa çıkma yasağı var. Hava sahaları dahi kapalı ülkelerden tek tek uçuş izinleri alındı.Vatandaşlarımızı evinden çıkartmak, havaalanına ulaştırıp doktor kontrolünde güvenli bir şekilde getirmek, onların ülkeye geldikten sonra sağlık kontrollerinden geçirip Kredi Yurtlar Kurumu’nda 5 yıldızlı otel konforunda ağırlamak, sürekli sağlık tetkiklerini yapmak, yemek gıda ihtiyaçlarını karşılamak, bunların hepsi titiz bir planlama gerektiriyor.
Biz bu operasyonlarda önceliği öğrencilerimize ve dünyanın dört bir yerine çalışmaya gitmiş işçilerimize verdik. Neden?
Okullar kapandı okullarla birlikte yurtlar da kapandı, öğrencilerimiz gidecek yer bulamadılar. Biz onların sokakta kalmalarına razı olamazdık.
Bunun yanı sıra şantiyelerde çalışan işçilerimizi de mağdur edemezdik. Bunun dışında birkaç gezi veya iş amaçlı kısa vadede gitmiş vatandaşlarımızın orada hayatını devam ettirme şansı yoktu, önceliğimiz bunlar oldu tabiki.
Yıllardır o ülkelerde yaşayıp yerleşmiş, evleri orada olup hayatlarını orada sürdüren vatandaşlarımıza tavsiyemiz zaten bulundukları yerlerde kalmalarıdır.
Bu arada şunu unutmamak lazım, bu bir salgın hastalık. Dünya Sağlık Örgütü bu salgını "Pandemi" olarak duyurdu.
Dolayısıyla, hareket eden herkes hem kendisi risk altında hemde riski yayma tehlikesine sahip. İşte bu yüzden bütün dünya evde kalın çağrısı yapıyor.
Vatandaşlarımızın sağlığı için en doğru yöntem bulunduğu yerde kalmaları.
Bizim için tüm vatandaşlarımız ayrıcalıklıdır. Biz hiçbir vatandaşımızın kendisini mağdur ve mahzun hissetmesini istemiyoruz.
Ülkemize gelmemiş olmak bir mağduriyet sebebi değil, gelmek isteyen herkesi
getirmek için biz titizlikle bir mücadele veriyoruz, yine veririz.
Elimizden gelen herşey yaparız fakat şu an bir pandemiden bahsediyoruz, hareket eden her vatandaşımızın risk altına girdiğini bilmesi gerekir.
Burada asıl olan vatandaşımızın bulunduğu yerde kalması ve sağlığını tehlikeye atacak her türlü talep ve beklentiden de uzak durması.
Kovid-19 sonrası bizler son yıllarda Avrupa'da yükselen faşizmin ve sağ partilerin daha ılımlı bir politika uygulayacaklarının beklentisi içerisindeyiz. Bu konuda da umutluyuz.
Aksi takdirde pandeminin de etkisi ile var olan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve aşırı sağ hem AB hemde Avrupa'da bulunan Türkler açısından da ciddi sorun olur.
Türkiye buna nasıl tepki vermeli sizce?
Vatandaşlarımızın huzuru, güvenliği, sağlığı her zaman bizim için öncelikli.
Avrupa da yükselen ırkçılığa ve İslam karşıtlığına karşı bügün dünyada da en sert tepkiyi veren ülke Türkiye'dir.
Cumhurbaşkanımızın bu anlamda gösterdiği liderlik, Sayın Bakanımızın her fırsatta bunu muhataplarına uygulaması, ülke olarak da buna karşı hem kurumsal hem idari hem de yasal bir takım yaptırımlar yoluna gidilmesi gerektiğini, bunun bir insanlık suçu olduğunu her fırsatta Türkiye ifade ediyor.
En son Hanau'daki saldırı sonrası Türkiye'nin bu anlamdaki tepkileri, Alman hükümetinin de Türkiye'nin tepkilerini görüp oradaki Türk toplumuyla dayanışma göstermesi önemli bir aşama idi.
Avrupa'da yükselen ırkçılığın ve İslam karşıtlığının tabi ki öncelikle muhatabı vatandaşlarımız. Biz vatandaşlarımızı bu tehditten uzaklaştırmak için her türlü tedbiri alıyoruz. Fakat bu zehir büyütülmeye devam ederse bu Avrupa’nın önce kendisini vuracaktır.
Allah korusun biz vatandaşlarımızın böyle durumlarla karşı karşıya kalmalarını istemiyoruz. Böyle bir tehdit altında yaşamalarını asla kabul etmeyiz, edemeyiz.
Buna karşı da her türlü tedbiri alıyoruz, almaya da devam edeceğiz.
Bu her şeyden öte Cumhurbaşkanımızın hassasiyeti ve Sayın Bakanımızın gerçekten bu yöndeki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclis Başkanlığı döneminden bu yana öncesinden başlayan çalışmaları şimdi ülkemizin Dişişleri Bakanı olarak bu mücadeleye verdiği öncelik ortada. O nedenle hiçbir vatandaşımız bu noktada bir endişe yaşamasın taşımasın.
Dünyanın neresinde vahşet ve zulüm varsa bunun dindirilmesi için Türkiye mücadele göstermiştir, göstermeye devam edecektir.
Vatandaşlarımız bizim asli unsurumuz! Onların sağlığı, refahı için biz burada mücadele veriyoruz. Onları tehlikeye atacak her ortamda bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yanlarında olmaya devam ederiz.
Yavuz Selim Bey, öncelikle içtenlikle vermiş olduğunuz cevaplar ve ayırmış olduğunuz vakit için teşekkür ederim.
Bizlere bu denli sahip çıkmanız bizi fazlasıyla mutlu etti. Müteşekkiriz!
Bunun için Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere tüm kurumlarımıza, özellikle Dişişleri Bakanlığımıza ve bünyesinde yurt dışındaki vatandaşlarını temsil için bulundukları ülkelerde büyük bir risk altında özverili çalışmalarını devam ettiren diplomatlarımıza, Avrupalı Türkler adına kucak dolusu teşekkürlerimizi sizin aracılığınızla iletmek istiyorum.
Ben kaleme aldığım bu söyleşiyi her zaman inanarak dile getirdiğim bir cümle ile noktalamak istiyorum.
"Dünyanın neresinde olursak olalım, şayet arkamızda güçlü bir ülkemiz varsa omuzlarımız dik başımız yukarıda yürüyebiliriz. O nedenle konu her ne olursa olsun ülkemizin önceliği nasıl milleti ise, millet olarak da bizim önceliğimiz her daim zor durumlar karşısındaki mücadelesinde ülkemiz olmalı. Ancak bunu koruyabildiğimiz müddetçe varolabiliriz"
Saygılarımla,
Saadet Koral
Saadet@sonhaber.eu