"Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarıdan fazla zayıflamış olur." M. Kemal Atatürk
Bir toplumun ilerlemesi için kadınların rolünün çok daha güçlü olması gerektiğine işaret eden M. Kemal Atatürk kadınlara verdiği önemi işte bu anlamlı sözlerle ifade etmiştir.
Değerli okurlarım, özellikle son yıllarda giderek artmakta olan Kadın cinayetleri, toplumumuzun en derin yaralarından biri olmaya devam ediyor. Her geçen gün sayısının arttığına şahit olduğumuz bu vahim olaylar, sadece bireysel suçlar değil, toplumsal bir çürümenin yansıması haline gelmiştir. Esasında kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel bir zarar değil, bir insanın en temel haklarına yapılan büyük bir saldırıdır. Ancak meselenin yalnızca cinayetler değil; toplumun her katmanında, kadınların değerinin tam anlamıyla korunamaması özellikle biz kadınları derinden üzüyor. Kadınlara verilen değeri sözde kabul etsek de, uygulamada maalesef eksik kalıyoruz.
Halbuki kadın, Allah katında her zaman saygıyı ve sevgiyi hak eden değerli bir varlıktır. Kur’an-ı Kerim, kadını ve erkeği aynı özden yarattığını açıkça belirtir. Kadın, yalnızca fiziksel bir varlık değil, aynı zamanda duygularıyla, zekâsıyla ve ahlaki duruşuyla bütün bir insandır.
Ancak bu değeri toplum olarak yeterince anlayamadığımız sürece, kadınların acısı ve gözyaşı dinmeyecek gibi görünüyor.
Baktığımızda modern toplumlarda bile kadının basitleştirildiğine sıkça tanık oluyoruz. Örneğin, pahalı bir ürünün reklamında yalnızca görsel bir unsur olarak yer alması bile kadının değerini indirgeyen bir harekettir. Kadın, bir ürünün cazibesini artıracak bir araç değil, her şeyden daha kıymetlidir. Bu tür yaklaşımlar, kadınların toplumsal değerini zedelerken, onları yalnızca fiziksel özellikleriyle değerlendiren bir anlayışı güçlendiriyor. Halbuki bir kadının değeri, onun insan olmasından gelir.
Ne yazık ki, toplumun bir kısmı hâlâ kadını birey olarak değil, bir "tamamlayıcı" olarak görme yanılgısına düşüyor. Bu yanılgı, hem kadınların hayatlarını zorlaştırıyor hem de toplumsal eşitlik ve adalet anlayışını baltalıyor. Kadına gerçek anlamda değer vermek için önce bu yanlış bakış açısını değiştirmek gerekiyor. Kadınlara fiziksel özellikleri, toplumdaki rolleri veya ekonomik katkıları üzerinden değil, yalnızca insan olmaları nedeniyle değer vermek zorundayız.
Dinimiz de kadına karşı şiddeti ve haksızlığı kesin bir dille yasaklamıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), kadınlara her zaman büyük bir sevgi ve saygı göstermiştir. “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisi, bu saygının en güzel ifadelerindendir. Ancak gerçek anlamda dini değerler, toplumun her kesiminde tam anlamıyla yaşanmadığı sürece, kadınlar hak ettikleri değeri göremiyor.
Kadına verilen değerin temelinde eğitim yatmaktadır. Devletlerin ve ailelerin, kız çocuklarının eğitimine yatırım yapması, aslında topluma yapılan en büyük hizmettir. Her kız çocuğunun okula erişimi sağlanmalı, erken yaşta evlilik ve çalışma gibi engeller ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü eğitim, kadınları güçlendirir ve onların toplumdaki rollerini daha etkin bir şekilde üstlenmelerine olanak tanır.
Ancak, eğitimin yalnızca temel eğitimle sınırlı kalmaması gerekir. Kadınların mesleki ve yüksek öğrenim olanaklarından da eşit bir şekilde faydalanabilmesi, toplumsal eşitliğin sağlanması adına hayati önem taşır. Zira eğitimli bir kadın, sadece kendini değil, ailesini, çevresini ve nihayetinde toplumunu da aydınlatır.
Unutulmamalıdır ki, kadın eğitilirse, toplum da eğitilir. Bu nedenle eğitim, yalnızca bireysel bir hak değil, aynı zamanda bir toplumu dönüştüren en güçlü araçlardan biridir.
Kadına yönelik şiddeti önlemek için devlet ve belediyelerin alabileceği çok sayıda önlem vardır. Devlet, caydırıcı yasalar çıkararak ve var olan yasaları etkin bir şekilde uygulayarak kadını koruma görevini yerine en iyi şekilde getirmelidir.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede ise özellikle, şiddet mağduru kadınlar için sığınma evleri artırılmalı, 7/24 hizmet veren ve anında müdahale eden acil yardım hatları güçlendirilmelidir. Elektronik kelepçe gibi teknolojik çözümler yaygınlaştırılmalı ve şiddet uygulayanlar daha sıkı gözetim altına alınmalıdır.
Belediyeler, yerel düzeyde daha aktif bir rol üstlenerek kadınların hayatını kolaylaştırabilir. Kadın sığınma evleri açmak, kadın dayanışma merkezleri kurmak ve toplumsal farkındalık kampanyaları düzenlemek bu önlemler arasında yer alabilir. Ayrıca, şehrin daha güvenli hale getirilmesi için sokak aydınlatmaları iyileştirilmeli, güvenlik kameraları artırılmalı ve kadınların güvenle dolaşabileceği alanlar oluşturulmalıdır.
Medyanın da rolü büyük. Kadınları yalnızca görsel cazibeyle sunan reklamlar yerine, onların başarılarını ve yeteneklerini ön plana çıkaran bir anlayış benimsenmelidir.
Çünkü bir toplumun gerçek medeniyet seviyesi, kadına verdiği değerle ölçülür. Kadınların hayatlarını, haklarını ve özgürlüklerini savunmak, aslında tüm insanlığın ortak vicdan görevidir.
Kadının varlığı, onun güzelliğiyle değil, insanlığıyla değerlidir. Şiddet ve ayrımcılıkla mücadele etmek, bir lütuf değil, bir zorunluluktur. Kadına saygı ve sevgi göstermek, sadece insani değil, aynı zamanda dini bir vazifedir.
Kadınların yalnızca fiziksel varlıklarıyla değil, düşünceleriyle, duygularıyla ve hayata kattıkları değerlerle anıldığı bir dünya yaratmak hepimizin sorumluluğudur.
Kadın, anne, eş, evlat ve birey olarak toplumun temel taşıdır. Ancak onu bu rollerin ötesinde, sadece insan olduğu için sevmeyi öğrenmek zorundayız.
Allah’ın kadına verdiği değeri, kul olarak birbirimize anlatamadığımız sürece, kadının acısı ve gözyaşı dinmeyecek.
Unutmayalım, kadını basite indirgemek değil, yüceltmek insanlığın erdemidir. Kadına gerçek değerini verdiğimizde, aslında toplumun geleceğini de güvence altına almış oluruz.
Çünkü kadınlar, yalnızca birer birey değil, toplumun vicdanıdır!
Saygılarımla,
Saadet Koral