"Uluslararası ticarette ve üretimde bugün Türkiye’nin önemli bir merkez haline gelmesi artık bir seçenekten öte mecburiyet oluşturmaktadır."

2020 yılının başında Covid-19 tüm dünyada etkisini göstermeye başladığı andan itibaren dünyadan farklı sesler gelirken, ortak olarak siyasetçisinden ekonomistine kadar yankılanan tek slogan; “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” oldu ve ardından yeni dünya düzeni konuşulmaya başlandı. 

Tüm insanlık bu söyleneni anlamaya çalışır iken, yeni dünya düzeninin neleri beraberinde getireceği konusunda kafalarda şu sorular oluştu. 

Yeni dünya düzeni nasıl şekillenecek? Özellikle küresel siyasetin sunduğu fotoğrafta nasıl bir ekonomi ülkeleri bekliyor olacak idi? 

Pandemi sürecinin ekonomiler üzerinde yarattığı kırgınlıklar ve sorunlar tam giderilmeden arkasından gelen Ukrayna-Rusya savaşı Avrupa’nın Covid-19’dan önceki dönemini yakalayamadan savaşın etkilerini özellikle enerji ve birçok farklı sektörde kısa süre içerisinde hissetmesi, hem büyüme hem de enflasyon anlamında olumsuz etkilenmesine sebep oldu. Dolaysıyla savaşın yarattığı tahribat büyük oldu ve bu tahribat hâlâ devam ediyor.

Savaş devam ettiği müddetçe ise savaşın küresel ekonomi üzerinde yarattığı riskleri ortadan kaldırmak çokta mümkün görünmüyor. Ülkelerin yeniden nüksetmesi ve atağa geçmesi için yeni stratejiler ve doğru ticari yollar oluşturması gerekmektedir.

Genelde uluslararası sistemlerin yıkılışları ve çöküşleri büyük savaşlarla gerçekleşmiştir. Esasında bu sistemler şimdiye dek köklü bir değişikliğe gitmedi, yaşanan tüm soğuk savaşlardan sonra sadece kendi içinde değişikliğe giderek tamiratlar sağladı.

Uluslararası sistemin değişmesi için küresel sistemin sahiplerinin ne yapmak istediklerini iyi okumak lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden oluşan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa gibi bu beş gücün aralarında yaşanan şu anki savaş gerilimi onlara; “Artık dünyada ki başka ülkelerinde sistemin içinde olması gerekiyor” sözünü söyletecek mi?

Bizim anladığımız evet dünya eskisi gibi olmayacak lâkin sistem içi güç dengelerinde büyük değişiklik olacaktır ve Türkiye önümüzdeki bu süreçte dengeyi sağlayan ülkeler konumunda olacaktır.

Brexit ile başlayan sürecin akabinde Covid-19 ve Ukrayna-Rusya savaşının gerçekleşmesi AB’yi bilinmez bir sürece getiriyor. Avrupa birliği yıldızlarını kaybeder iken Türkiye motivasyonunu yükselterek dünyada ki en önemli yerini almaya hazırlanıyor. 

AB ülkelerine baktığımızda Almanya başta olmak üzere sanayi ve enerji sektöründe ülke yönetimi, özel sektörlerdeki şirketleri satın almak gibi yöntemler üretip ekonomileri ayakta tutmaya çalışarak bu süreci devam ettiriyor.

Hem finansal liberalizasyon hem küreselleşmenin finans boyutundaki gelişmelerle birlikte ne olacak tartışması şu an dünyadaki pek çok ekonomist, düşünür ve akli başında insan tarafından eminimki ele alınıyordur.

Tüm bu yaşananlara baktığımızda küreselleşmenin ağırlık merkezinin batıdan doğuya doğru kayacağını gözlemliyoruz.

Dünyadaki küresel gayrisafi hasılanın ağırlık olarak Çin, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkelerde olduğunu biliyoruz.

Fakat pandemi ve sonrası Çin’in sergilediği tutarsız tutum ve tavırlar o ülkeye karşı büyük bir güvensizlik oluşturdu. Şu an birçok AB ülkesi üretim için güvenli bir ülke arayışı içinde. Ürün kalitesi, lojistik aynı zamanda coğrafi konumu yansıra yürüttüğü siyasi strateji ile başarılı bir duruş sergileyen Türkiye, savaş konusundaki çözümcü yaklaşımlarıyla tüm ülkelerin kendisine karşı olan bakış açısını olumlu yönde etkilemeyi başarmıştır.

Bugün Avrupalı girişimcilere üretim konusundaki fikirlerini sorduğumuzda Çin’e karşı güvensizlik duyduklarını ve Polonya’nın ise savaşın hemen yani başında olmasından dolayı duydukları endişeyi dile getirirler iken, Türkiye konusunda ise olumlu düşünmeleri bizleri fazlasıyla memnun etmektedir.

Yerli üretim noktasında özellikle savunma sanayinde kendisini tüm dünyaya ispatlamış bir ülke olarak ihtiyaç duyulan birçok sektörde üretime hazır hale geldiğini görmekteyiz.

Türkiye yerli üretimde kamu şirketlerinin, kamudaki kaynakların ve özel sektörün bir araya gelerek hızlı bir şekilde küresel standartlara uygun birçok konuda üretime geçebilmesi Türkiye sanayisinin Türkiye’deki zihinsel ve ekonomik alt yapının yansıra, teknolojik ve yazılım altyapısının yüksek zekâsının da ne kadar ilerlemiş olduğunu göstermektedir.

Teknoloji ve sanayi haricinde en önemli sektörlerden biri olan Tarım ve Gıda konusunda ise dört iklimi tüm güzelliği ile yaşanılan ülkeler arasında yine Türkiye büyük bir önem arz ediyor. Özellikle doğal gıdaya yönelik dünyada büyük bir akım olduğunu görmekteyiz. Nitekim Türkiye’de üretilen ürünlerin kârlı bir şekilde AB pazarında yer alarak Türkiye ekonomisini desteklemek adına bu sektörlere hâkim yatırımcıların doğru coğrafi bölgeye yönlendirilmesi her iki taraf içinde büyük önem taşımaktadır.

Uluslararası ticarette ve üretimde bugün Türkiye’nin önemli bir merkez haline gelmesi artık bir seçenekten öte mecburiyet oluşturmaktadır.

Bu konuda doğru ve güvenilir köprüler oluşturmayı kendimize bir görev addediyoruz. 

Tüm savaş ve krizlerin son bulduğu güzel ve bereketli bir dünya diliyorum.

Saygılarımla,
Saadet KORAL